29 Aralık 2014 Pazartesi

Asgari Ücrete dair sözümüzü söyledik

Kadın Emeği Platformu olarak bugün TMMOB MMO İstanbul Şubesi'nde düzenlediğimiz bir basın toplantısı ile asgari ücrete dair tespit ve taleplerimizi sunduk.



Kadın Emeği Platformu adına DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, Sendikal Güçbirliği Kadın Koordinasyonu'ndan Neslihan Taşoluk, İSİG Kadın Meclisi'nden Tuğçe Şentürk ve TMMOB Kadın Çalışma Grubu'ndan A. Ülkü Karaali Oğlu tarafından gerçekleştirilen açıklama ile asgari ücret ve kadın emeğine ilişkin hazırladığımız rapor kamuoyuyla paylaşıldı. Açıklamada açlık ve yoksulluk sınırının altındaki asgari ücretin, tamamlayıcı prim uygulamasına sahip sosyal güvenlik sistemi ile kadınları kayıt dışına ittiği,
boşanan kadınların asgari ücret alamadığına dair tespitler paylaşıldı. Asgari ücretin düşük olmasının yanı sııra esnek çalışan kadınlar içinse asgari ücrete erişimin dahi zor olduğu ifade edildi.

Asgari Ücret Raporu'muzun tam metni

Kadınlar asgari ücreti değerlendiriyor:
SÖZ HAKKIMIZ DA YOK YAŞAM ŞANSIMIZ DA

Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2015 yılı asgari ücret zam oranının belirlenmesi için sonucu belli toplantılarına başladı. Oysa hükümet ekim ayında asgari ücret zam oranını yüzde 3+3 olarak ilan etti.
Asgari ücret Türkiye'de 5 milyondan fazla emekçiyi açlık sınırının altında yaşamaya mahkum etmektedir. Resmi verilere göre Türkiye'de sigortalı çalışan 12 Milyon'un yüzde 46'sı asgari ücretlidir. Kasım 2014 itibariyla dört kişilik bir aile için açlık sınırının 1283, yoksulluk sınırının 4057 TL olduğu Türkiye'de 2 çocuklu bir asgari ücretlinin geliri 931 TL'dir. 
Kayıt dışı çalışan 9 milyon emekçi ile kendi hesabına ya da yevmiyeli çalışan 4 milyondan fazla emekçi için de asgari ücret bir ücret/geçim kriteri oluşturmakta. Yarı zamanlı, geçici, çağrıya dayalı çalışma gibi esnek çalışma biçimlerine mahkum emekçiler için ve işsizler içinse açlık sınırının altındaki bu asgari ücrete dahi erişim imkanı yoktur.
Ülke çapında kayıtlı çalışan işçiler için taban ücret, esnek ve güvencesiz çalışanlar açısındansa ücret düzeylerinin belirlenmesinde temel alındığı için asgari ücret en büyük toplu iş sözleşmesidir.
10 milyondan fazla işçiyi açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşama mahkum eden asgari ücret kadınları daha derinden etkilemektedir.
Kadınlar erkek egemenliği ve sermaye ittifakının kıskacında çifte sömürü yaşamaktadır. Ev içi emekleri karşılıksız kalan kadınlar, çalışma hayatında ise erkek egemenliği kuşatması altına dahil oluyor. Evdeki cinsiyet dayalı işbölümü ücretli emek gücü içerisinde de yeniden üretilmekte, başta düşük ücret, vasıfsız iş, güvencesiz çalışma olmak üzere farklı sorun alanları ev içi sömürünün uzantısı olarak çalışma hayatında karşımıza çıkmaktadır.
Son otuz yılda neoliberalizm esnek ve güvencesiz bir çalışma rejimi kurmuş, muhafazakar erkek egemen ideoloji oluşturduğu söylem ve ideolojik atmosferle kadınların “ev içi” görevlerinin asli işleri olduğu, kadın ve erkeğin eşit olmadığı propagandasıyla kadınlar düşük ücretle, esnek ve güvencesiz çalışmaya zorlanmıştır.
Esnek ve güvencesiz çalışan kadınlar, asgari ücret düzeyinde dahi ücret alamamaktadırlar. Diğer taraftan düşük asgari ücret, kayıtlı çalışan kadın işçilerin yaşadığı çifte sömürüyü derinleştirirken bir yandan da AKP döneminde hayata geçen sosyal güvenlik sistemi ve piyasacı uygulamalarla kadınları kayıt dışına yönelten, kadın yoksulluğunu derinleştiren sonuçlar doğurmaktadır.

Asgari Ücret Kadınları Kayıtdışına İtiyor
TÜİK Hane Halkı İşgücü anketlerine göre 2013 yılında kayıtdışı istihdam oranı yüzde 52. Tarım dışı sektörlerde bu oran yüzde 22.4 iken tarımda yüzde 83’e ulaşmaktadır.
Türkiye’de sermaye, düşük maliyet stratejisinin bir gereği olarak kayıtdışını bir ana yönelim olarak benimsemiştir.  Devletin kayıtdışına göz yumması da kayıtdışı istihdamın önünü açmaktadır.
Kayıtdışı istihdam içinde kadınların oranı oldukça yüksektir. 2013 yılında toplam kadın istihdamı içinde kayıtdışı kadın istihdam oranı yüzde 52’dir. Bu oran erkekler de ise yüzde 30’dur.
Kadınlarda tarımda kayıtdışı istihdam oranı yüzde 96.6’dır. Tarım dışında ise yüzde 26’dır.
Asgari ücretin açlık sınırının dahi altında olması kadınları daha yüksek ücret alabilmek için kayıtdışı çalışmaya itmektedir. Başta geçici tarım işçileri ve ev işçileri olmak üzere sürekliliği olmayan işlerde çalışan kadınlar sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcı prim uygulaması nedeniyle yeşil kartlarını veya baba/koca üzerinden sahip oldukları sosyal güvenlik haklarını kaybetmemek için sigortasız çalışmak zorunda kalıyor.

Esnek ve Güvencesiz Çalışan Kadınlar Asgari Ücrete Erişemiyor
Son otuz yılda sermaye, tam istihdam biçimlerini, kadrolu, güvenceli, sendikalı çalışma düzenini tasfiye ederek kuralsız, güvencesiz esnek çalışmanın yaygınlaştığı yeni bir çalışma rejimi kurdu. Esnek ve güvencesiz çalışma rejimi doğrudan kadın işçilerin emeği üzerine kuruldu.
Bu çalışma düzeninin ana karakterini geçici veya güvencesiz çalışma, düşük gelir düzeyi, işçi sağlığı ve güvenliğinden yoksun çalışma ortamı, uzun çalışma saatleri, belirsiz iş tanımı, örgütsüz/sendikal güvenceden mahrum çalışma oluşturuyor.
Türkiye'de taşeron çalışma, yarı zamanlı çalışma, geçici çalışma, siparişe bağlı veya çağrı usulü çalışma biçimleri bunun en tipik örnekleridir.
Türkiye’de tam zamanlı çalışan kadınların sayısı her geçen gün azalmaktadır. Sadece 2014 yılında kadınların tam zamanlı çalışan işçiler içindeki sayısı 112 bin gerilemiştir. Bu durum kadınların birçoğunun asgari ücret zorunluluğunun olmadığı esnek işlerde çalıştığını göstermektedir. Başta yarı zamanlı çalışma olmak üzere geçici çalışma biçimlerinde asgari ücret bir taban ücret değil aksine bir tavan ücrete dönüşmektedir.
Evlerin ve mahallelerin işyerine dönüştüğü ev eksenli işlerde "ev işi" ile "ücretli iş" için harcanan zamanın birbirine karışması ile kadınlar yasal çalışma süresini aşan uzun saatler mesai yapmakta buna karşı asgari ücretten dahi düşük ücret almaktadırlar. Bu nedenle yaşadıkları çifte sömürü derinleşmektedir.

Görünmeyen Emek Görünmeyen İşsiz
Türkiye'de 2014 Ağustos verilerine göre işsizlik oranı yüzde 17.1 iken kadınlar için yüzde 25.46’dır. Resmi verilere göre çalışma çağındaki her dört kadından yaklaşık biri ekonomik bir faaliyette bulunmaktadır.
Yüksekokul mezunu kadınlarda işsizlik Ekim 2013  dönemi için yüzde 17dir. Aynı oran erkeklerde yüzde 8.3’tür. Bu oran kadınların nitelikli iş bulma oranının düşük olduğunu ve kadın işçilerin vasıf gerektirmediği düşünülen işlere mahkum edildiğini göstermektedir.
Öte yandan Türkiye'de çalışma çağında bulunan işsizler ve derin işsizler dışında bir kategori de aslında "ücretsiz işçi" olarak tanımlanabilecek "ev kadınlarıdır". TÜİK 2012 verilerine göre çalışma çağındaki nüfusun yüzde 11.6'sı "ev kadınıdır". Ev kadını tanımı kadınların ev içerisindeki karşılıksız emeğini görünmezleştirmektedir. Ev içi işlerde sarf ettikleri emeğin karşılığını alamayan kadınlar da “görünmeyen emek” kategorisini oluşturmaktadır.

Hizmet Tam Ücret Yarım
“Ev kadını” statüsündeki milyonlarca kadın ise bakım hizmeti karşılığında devlet tarafından asgari ücret altında çalıştırılmaktadır. Devlet kendi üzerine düşen sosyal hizmet görevini erkek egemenliğinden güç alarak hanedeki kadınların omzuna yıkmaktadır. Evde engelli çocuğuna veya hanenin yaşlılarına bakan kadınlara devlet tarafından bağlanan maaş 461 TL'dir.

Asgari Ücretliye Yoksulluk Nafakası Yok
Asgari ücretli çalışan kadınlar boşanma durumunda 350 TL’lik yoksulluk nafakasından mahrum kalmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 6 Mart 2013 tarihli kararında asgari ücretli kadının "kendini yoksunluktan kurtaracak miktarda düzenli ve sabit geliri olduğu" gerekçesini sunarak kadınların boşanması durumunda daha da yoksullaşmasının önünü açtı. Bu durumda yoksulluk nafakasından mahrum kalmak istemeyen birçok kadın kayıtdışı çalışmaya itilmektedir.

Söz ve Yaşam Hakkımız İçin
Sermaye son otuz yılda emeğin kazanılmış haklarını gaspederek esnek ve güvencesizliğe dayalı yeni bir çalışma rejimi kurdu. AKP hükümeti iktidara geldiği ilk günden beri emeğin değersizleştirilmesi, temel hizmetlerin piyasalaştırılması, özelleştirme uygulamaları başta olmak üzere hazırladığı yasalarla ve hayata geçirdiği politikalarla bu çalışma düzeninin Türkiye’deki kurucusu oldu. Erkek egemen muhafazakar uygulama ve söylemler ile esnek ve güvencesiz çalışmayı kadınlar için tek seçenek haline getirdi. Bu nedenle kadınların esnek ve güvencesiz çalışmasının önünü açan “özel istihdam büroları” ve benzer amaçlı teşvik paketleri dahil hiçbir düzenleme kabul edilemez.
Kadınları esnek ve güvencesizliğe iten koşulların başında cinsiyetçi işbölümüne bağlı olarak kadınların omzuna yüklenen çocuk ve yaşlı bakımı “işi” gelmektedir. Bu nedenle kreş hakkı ve sosyal hizmet mücadelesi kadınların güvenceli iş mücadelesinin tamamlayıcısı olarak öne çıkmaktadır.
                    Kadın erkek olmasına bakılmaksızın 50 işçi çalıştıran kamu özel tüm işyerlerinde ücretsiz kreş ve bakımevleri açılmalıdır. Kreş şartını yerine getirmeyen işyerleri için denetimler sıklaştırılmalı, yaptırımlar ağırlaştırılmalıdır. 
                    Hizmetin kamusal olarak sunulmadığı ya da işveren tarafından sağlanmadığı her durumda asgari ücret hesaplanırken kreş masrafı kalemi de hesaplama içine dahil edilmelidir.
                    Yaşlı, hasta ve engelli bakımı, kamusal bir hizmet olarak sunulmalı ve sosyal refah uygulamaları bu yükü kadınların üzerinden alacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.
Mevcut Sosyal Güvenlik Sistemi kadınları kayıtdışına itmektedir. Kadınlar, babaya, kocaya ya da yeşil karta mahkum edilmektedir. Yarı zamanlı, ev eksenli v.b biçimlerde çalışan kadınlar mevcut sosyal güvencelerini kaybederek ve tamamlayıcı sigorta ile kendilerini sigorta borçlusuna dönüştürecek uygulamalar dolayısıyla kayıtdışı çalışmaya itilmektedir.
Kayıtdışı çalışma nedeniyle artan kadın iş cinayetleri, iş kazaları ve meslek hastalıklarının oranı da görünür olmamaktadır.
                    Tüm iş kazalarının, kayıtdışı olsun olmasın, bilgileri tutulmalı, bu bilgiler kamuoyu ile paylaşılmalı ve hukuki yaptırım uygulanmalıdır.
Mevcut prim borçlandırma sistemi, emeklilik yaşının ve gerekli prim gün sayısının yüksek olması gibi uygulamalar esnek ve güvencesiz çalışan kadınların emekliliğini imkansız hale getirmektedir. Bu durum, yaşamlarını idame ettirebilmek için ilerleyen yaşlarında da kadınları çalışmaya mecbur bırakmaktadır. 
                    Devlet tüm kadınlara bir an çalışma süresine ve prime bağlı olmayan işsizlik maaşı ve prim ödemesiz sağlık güvencesi sağlamalıdır.
                    Kadınların çifte mesaisi gözönüne alınarak erken emeklilik ve yıpranma payı uygulamaları sosyal güvenlik sistemine dahil edilmelidir.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu işçi, işveren ve devlet kesimini temsilen 5’er kişiden oluşan 15 kişilik üçlü bir yapıya sahiptir.
                    Bu kurulda asgari ücretli işçilerin temsili sağlanmalı ve birisi işçi olmak üzere en az üç kadın temsilci bulunmalıdır.

Biz kadınlar evde işte sokakta insanca bir yaşam güvenceli iş için mücadelemizi büyüteceğiz!

20 Kasım 2013 Çarşamba

Rukiye Şimşek'in ölümü sonrası platformumuzun basın açıklaması

Ev işçisi Rukiye Şimşek'in ölümünün ardından 19 Kasım günü SGK İstanbul binası önünde bir basın açıklaması yaptık. Kadın Emeği Platformu olarak yaptığımız açıklama şöyle:

Bu gün burada bir ev işçisinin, Rukiye Şimşek'in iş cinayeti sonucu yaşamdan kopartılmasını protesto etmek için toplandık.
Sormak istiyoruz yetkililer neredesiniz.  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı neredesiniz?   İstanbul İş Teftiş kurulu neredesiniz?   Rukiye Şimşek için ne yapacaksınız? Daha kaç ev işçisi camdan düşerek yaşamını yitirecek. Daha kaç iş cinayeti yaşanacak!
 Fatma Aldal davası   ev işçilerinin sorunlarının acilen çözülmesi ihtiyacını haykıran bir dava olmuş, bundan sonra ev işçilerinin  camdan düşerek yaşamını yitirmemeleri için;  kadınlar olarak, sendikalar, demokratik kitle örgütleri olarak sesimizi yükseltmiştik.
Ancak bu güne kadar AKP hükümeti tarafından   ev işçilerinin sorunlarını çözecek bir adım atılmadı.
Ev işçileri devletin vurdumduymazlığı yüzünden  her an ölüm tehlikesi, meslek hastalığı , taciz, tecavüz gibi risklerle yüz yüzedir. Ev işçilerinin güvencesiz, kayıtsız,  görünmeyen, tehlikelerle yüz yüze çalışma koşullarından,   kölelik durumundan   Çalışma Bakanlığı sorumludur, Devlet  sorumludur.
Son zamanlarda  sansasyonel haberler ile ev işçileri kurtuluyormuş gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Basında çıkan  "bir gün bile çalışsa ev işçileri sigortalanacak " yönlü haberler  gerçeği yansıtmamaktadır. Ev işçilerinin sigortalanmasını kolaylaştıracağı söylense de sosyal güvence olmadan ev işçilerinin  sorunları  çözülmeyecektir.  Ayrıca  yapılacağı söylenen düzenlemelerin tamamı   teknik düzenlemelerdir.  Ev işçilerinin mevcut yasal statüsünde hiç bir iyileştirme getirmemektedir.   Ev hizmetlerini  iş yasasına almadan ev işçilerinin talepleri karşılanamaz. 
Kaldı ki ev  işçilerinin talepleri  görmezden gelinerek sorunlar çözülemez. Biz ev işçilerine insana yakışır iş sözleşmesi ILOC189'un imzalanmasını talep ediyoruz. Ev hizmetleri 4857 sayılı iş yasası kapsamına alınsın. Ev hizmetleri  İş sağlığı ve  Güvenliği yasasına alınsın.
Göçmen ev işçilerinin iş koşulları iyileştirilsin ve çalışma izni işverene bağlı olmaktan çıkarılsın.
Özel istihdam büroları, kiralık işçi büroları kölelik demektir. ÖİS'ler kapatılsın. Kiralık  işçi bürolarına hayır diyoruz.
Kadınların esnek ve güvencesiz çalıştırılması, çifte sömürünün derinleştirilmesi, kadın emeğinin değersizleştirilmesi ve kadın bedeninin denetlenmesine dönük her türlü uygulamaya hayır diyoruz.
Tüm kadınların güvenceli bir yaşama, eşit ve özgür bir hayata sahip olması, ev işçileri insana yakışır işe kavuşması için  Kadın Emeği Platformu olarak  sonuna kadara  mücadeleye devam edeceğiz.

KADIN EMEĞİ PLATFORMU

Ankara Kadın Emeği Platformu Forumu Sonuç Metni

AKP’nin Kadın İstihdamı Paketini Esastan Reddediyoruz, Mücadeleyi Büyütüyoruz

Kadın ve emek örgütleriyle ile hiçbir biçimde müzakere edilmeden, gizlice hazırlanan ve medyada “kadınlara müjde” haberleriyle duyurulan yeni istihdam yasa taslağının ayrıntıları “sızdırma/ısmarlama haberler” yoluyla belirginleştikçe; bunun “doğum izni ve yardımı müjdesi” değil, meşruiyetini erkek egemenliği ve sermayenin uyumundan alan, toplumsal yaşam ve “emek piyasası”nın kadın ve toplum aleyhine yeniden düzenlenmesi olduğu açığa çıktı.

İstanbul’da oluşturulan ve çalışmalarına başlayan Kadın Emeği Platformunun ardından bizler, Ankara’da sendikalardan, kadın örgütlerinden, feminist örgütlerden, siyasi partilerden kadınlar; fabrikalardaki, atölyelerdeki, tarlalardaki, okullardaki, plaza ofislerindeki işlerimizi, en çok emek harcadığımız ve karşılığını hiç alamadığımız ev işlerini erteleyip 17 Kasım Pazar günü AKP’nin bu yasa tasarısını konuşmak için buluştuk. Ücretli ve ücretsiz çalışma hallerimizin planlanan yeni yasal düzenlemelerden nasıl etkileneceğini ve ne istediğimizi tartıştık, taleplerimizi belirledik.

Bu istihdam paketi, TİSK, TÜSİAD, TOBB gibi patron kuruluşlarının yıllardır talebi olan, zaman ve içerik olarak esnek/kısmi/keyfi çalışma kurallarına tabi olacak daha ucuz ve daha güvencesiz işçi ihtiyacını karşılayacak bir düzenlemedir. AKP hükümetinin ve sermayenin “kadın istihdamını artırma” argümanıyla üstünü örtmeye çalıştıkları bu olgu, medya aracılığıyla yapılan propagandalar yoluyla, uzun çalışma saatleri, düşük ücret, insanlık dışı çalışma koşulları ile yaşamından bezdirilen kadın (ve erkek) emekçilere dizi dizi haklar getirecekmiş gibi sunulmaya çalışılmaktadır. Kreş yardımları, yarım gün ücret, kısmi SGK primi ödemeleri gibi, ya hiçbir yaptırımı olmadığından kağıt üzerinde bırakılacak ya da bir gecede geri alınıverecek pamuk ipliğine bağlı göz boyama amaçlı haklarla bezeli bu paket kadınların sosyal haklarına kavuşamayacağı bir düzenlemedir. Paketin çelik çekirdeği, esnek, kuralsız ve örgütsüz çalışmayı yasalaştırmaktır. AKP kadınların işgücüne katılımında esnek çalışmayı temel istihdam biçimi olarak önerdiği halde, bu desteklerden faydalanabilecek olanların tam zamanlı çalışan kadın işçiler olduğu bilinmektedir. Aile Bakanı Fatma Şahin’in “kadınlara birçok seçenek sunacağız” iddiasının tam tersine, kadınlara bu paket ile sunulan tek seçenek, daha çok çocuk doğurarak ülkenin gelecekteki ucuz işgücü potansiyeline hizmet etmektir. Çocuklarına bakabilecekleri, evin işini rahatça yapabilecekleri bir zaman yaratma vaadiyle her türlü kazanılmış hakkından vazgeçirilen kadınlar düşük ücretli ve düşük statülü islere zorunda bırakılmaktadır.  Bunun diğer bir sonucu da, kadınların aileye mahkum edilerek, iş yaşamındaki ve evdeki cinsiyetçi iş bölümünün derinleşmesidir.
Biz bu forum ile kuruluşunu ilan ettiğimiz Kadın Emeği Platformu olarak diyoruz ki:
Kadın istihdam paketi diye sunulan ama kadın emeği sömürüsüne dayanan;  kadını düzenli, güvenceli işler yerine, anneliğe ve ev kadınlığına hapseden; kısmi zamanlı düşük ücretli işçi olarak sömürmeye hazırlanan bu pakete esastan itirazımız var.

Çocuk bakım izinlerinin, hiçbir hak kaybı ya da kimsi zamanlı çalışma dayatması olmaksızın, erkeklerle eşit hak ve sorumluluklarla düzenlenmesi gerekmektedir. Çocuk bakım sürecine katılabilmeleri için çalışan babalara ücretli ve annelere devredilemez minimum bir çocuk bakım izni verilmelidir.
Kadınların da özgür zamana ihtiyaçları olduğu unutulmamalı, iş ve iş dışı zamanları dikkate alınarak düzenlemeler yapılmalıdır

Yalnızca aile içinde değil hayatin tüm alanlarında kadın-erkek eşitsizliğinin ortadan kalkması, bakım hizmetlerinin kadının sorumluluğu olmaktan çıkarılması ve çocuklu-çocuksuz  özgür bireylerden oluşan bir toplum için politikalar hayata geçirilmelidir. Bu model içerisinde eğitim ve sağlık sisteminin yeniden organize edilmesinden; çocuk, engelli, yaşlı bakım sorumluluğunun devlet/özel sektör ve toplum tarafından üstlenilmesine dek birey olarak kadınları hak ve özgürlük temelinde destekleyen politikalar geliştirilmelidir.
Kapatılan tüm kamu kreşleri açılmalıdır. Kadın/erkek olmasına bakılmaksızın, en az 50 işçi çalıştıran kamu/özel tüm işyerlerinde ücretsiz, (vardiya koşulları dikkate alınarak gerektiğinde 24 saat açık) bakım evleri ve kreşlerin açılması zorunlu olmalıdır. 50’den az çalışanı olan işyerlerindeki çocuklu bireyler için ise her mahalleye ihtiyacı karşılayacak kadar kreş açılması amacıyla devlet kendisi girişimde bulunmalı, belediyelere yasal zorunluluk getirilmeli, işverenler de bu mahalle kreşlerine destek olmakla yükümlü olmalıdır. Çalışmayan ebeveynlerin çocuklarının da mahalle kreşlerinden faydalanması sağlanmalıdır. Kreşin bir çocuk hakkı olduğu gerçeğinden hareket edilerek politika geliştirilmelidir.

İş yerlerindeki çalışma düzeni, kadınların ve erkeklerin çocuklarına bakma yükümlülüğüne uygun şekilde düzenlenmelidir.

Kadın ve erkek işçilerin kendilerine ve ailelerine zaman ayırabilmeleri için yasal günlük/haftalık çalışma süreleri günde en fazla 7, haftada en fazla 35 saate indirilmeli, toplu iş sözleşmeleri ile daha altında süreler hedeflenmelidir.

Devletin anayasal görevi olan, yurttaşlarına geçimlerini sağlayacak işi bulma özel şirketlere devredilerek ozel istihdam büroları aracılığıyla örgütsüz ve sendikasız, denetimsiz bir çalışma yaşamı kurulmaya çalışılıyor. Bu paketle esnekliğin kural haline getirilmesine itiraz ediyoruz. Kadın ve erkek emekçiler için; esnek değil, yarı zamanlı değil; güvenceli, eşdeğer işe eşit ücret ödenen işlerde çalışılması güvence altına alınmalıdır. Bu nedenle, ozel istihdam büroları kapatılmalı iş ve işçi bulma hizmetleri Çalışma Bakanlığı’na devredilmelidir.
Bu istihdam paketi, Türkiye koşullarında, emekli olma yaşını 65’e yükselterek çalışanların emeklilik hakkını “mezara gömen” düzenlemeyi daha da ileri götürmektedir. Kısmi/esnek zamanlı çalışmayı kural; tam zamanlı/düzenli çalışmayı istisna haline getiren bu düzenleme ile öncelikle kadınlar ve sonuçta tüm çalışanlar için “emeklilik” artık “bir hayal” bile olmaktan çıkartılmaktadır.

Amaç, gerçekten istihdamda kadın-erkek eşitliğini sağlamak ise, kadın ve erkek emekçilerce hiçbir biçimde kabul edilmeyecek bu “yasamsı” düzenlemeler çöpe atılmalı, hali hazırdaki yasal hakların uygulanıp uygulanmadığını tespit için işyeri denetimleri yapılmalıdır.

Ve hazırlanmakta olan yeni anayasada; erkek egemenliğini koruyan, güçlendiren tüm düzenlemeler çıkarılmalı, (kamu ya da özel) “çalışma hayatının tüm alanlarında (tüm iş ve mesleklerde ve her yönetim kademesinde) kadınlarla erkeklerin eşit yer alması esastır” ilkesi getirilmelidir.

Türkiye’nin de üyesi olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü’nün(ILO), 183 Sayılı Annelik Koruması Sözleşmesi imzalanmalıdır.

Kadın Emeği Platformu olarak, AKP’nin yasalaştırmaya çalıştığı Kadın İstihdam Paketini kabul etmediğimizi ve mücadelemizle taleplerimizin takipçisi olacağımızı duyuruyoruz.
Bundan sonraki süreçte hükümetin kadınların ücretli, ücretsiz emeğine yönelttiği her türlü saldırıyı işyerlerimizde, mahallelerimizde, organize sanayi bölgelerinde, bütün yaşam alanlarımızda deşifre edip ortak politikalar ve eylemler geliştireceğiz. Bu eylemlerden ilkini 22 Kasım Cuma günü saat 12.30’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde gerçekleştirerek pakete esastan itirazlarımızı açıklayacağız. Kadın Emeği Platformu aynı tarih ve saatte İstanbul’da, İstanbul Ticaret Odası önünde bir basın açıklaması gerçekleştirecek.
Tüm kadınları, erkek egemenliği ve sermayenin bu ittifakına karşı ses çıkarmaya çağırıyoruz!

ANKARA KADIN EMEĞİ PLATFORMU

13 Kasım 2013 Çarşamba

Kadın istihdam yasa tasarısı: Çifte sömürüye devam mı?

Kadın örgütleri ile hiçbir biçimde müzakere edilmeden, gizlice hazırlanan ve medyada “kadınlara müjde” haberleriyle duyurulan yeni istihdam yasa taslağının ayrıntıları “sızdırma/ısmarlama haberler” yoluyla belirginleştikçe; bunun “doğum izni ve yardımı müjdesi” değil, meşruiyetini erkek egemenliği ve sermayenin uyumundan alan, toplumsal yaşam ve “emek piyasası”nın kadın ve toplum aleyhine bir yeniden düzenlenmesi operasyonu olduğu açığa çıktı.
Geçtiğimiz günlerde Çalışma Bakanı Faruk Çelik, çalışmayan ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan evli kadınların, eşlerinin ölümünden sonra aldıkları aylık 250 TL. gibi sembolik ödemeye de göz diktiklerini açıkladı. Kadınları “sırf erkeğin evine ve maaşına konmak için evlenmek” ve sonra da bu ödemeyi kaybetmemek için tekrar “evlenmemekle” suçladı. Bu ödemeyi“evliliklerdeki yaş farkını takip altına alarak ve prim ödeme süresi getirerek” sınırlayacaklarını söyledi. Böylece devletin, kadınlara, onları sosyal haklardan yoksun bırakarak ekonomik olarak erkeklere bağımlı evliliklerde bedava ev hizmetçiliği yapmak rolünü biçtiği açıkça ilan edilmiş oldu.
Bu operasyonlar yeni değil. Hükümet ucuz işgücü sağlamaya yönelik yeni nüfus politikalarını kadınların bedeni ve emeği üzerinden şekillendireceğinin ilk işaretlerini, Başbakanın 2008’de dillendirmeye başladığı “en az 3 çocuk” söylemiyle verdi. Ardından, Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığın adından “kadın” kelimesi çıkarıldı, “aile” bakanlığı oldu. Kürtaj fiilen imkansız hale getirildi, doğum kontrol araçlarına parasız erişim kısıtlandı, gebe kadınlar takibe alındı, vb...Kadın bedenine yapılan bu saldırıları 2011’de açıklanan Ulusal İstihdam Strateji Belgesi’nde iş yaşamında kadınlar için öngörülen “kısmi süreli çalışma, geçici süreli çalışma, özel istihdam büroları aracılığıyla belirli süreli çalışma, uzaktan çalışma, çağrı üzerine çalışma, evden çalışma, iş paylaşımı” gibi yeni çalışma biçimleriyle birlikte düşündüğümüzde ortaya çıkan tablo açıktır: Kadınlara, erkek egemenliği ve sermaye arasındaki kutsal ittifakı bozmayacak şekilde ve üstelik ev ve bakım işlerini aksatmamaları “yasal bir zorunluluk” haline getirilerek; “şimdilik” daha da esnek ve güvencesiz şartlarda çalışmaları dayatılıyor. Sonrası, iktidarların kadınların çalışma hakkı konusundaki siyasal tercihlerine ve hem evde, hem işte bu ağır koşullarda çalıştırılacak kadınların dayanma kapasitelerine kalıyor.

Kısacası kadınlara; sizin asli işiniz evdeki eş, çocuk, yaşlı, hasta, engelli bakımıdır; ev dışında çalışmak istiyorsanız da (bu asli görevlerinizi aksatmamak koşuluyla),  yarı zamanlı, esnek, güvencesiz işlerde çalışabilirsiniz deniyor.
Son yıllarda başta sağlık ve eğitim olmak üzere “reform” adı altında yapılan özelleştirme, temel kamu hizmetlerini piyasanın vahşi işleyişine terk etme; kreşleri, anaokullarını, yaşlı bakım tesislerini kapatma; kadın sığınaklarında bile ihale yoluyla hizmet özelleştirmesine gitme;  kamunun elinde kalan sağlık vb. kurumları faydalılık, karlılık ve performans kriterleri üzerinden özel ticari şirketler gibi yeniden yapılandırma ve taşeronlar üzerinden parça parça özel şirketlere devretme politikaları da bu operasyonun önceki adımlarıdır. İstihdam ve sosyal güvenlik konusundaki son hak gaspları, AKP iktidarının kadını aile içindeki geleneksel rolleri üzerinden tanımlayan muhafazakar kadın politikaları açısından yeni ve dev bir adım oluşturuyor.
İstihdam paketi de bu sürecin tamamlayıcı bir parçası; TİSK, TÜSİAD, TOBB gibi işveren kuruluşlarının yıllardır talebi olan, zaman ve içerik olarak esnek/kısmi/keyfi çalışma kurallarına tabi olacak daha ucuz ve daha güvencesiz çalışanlar ihtiyacını karşılayacak bir düzenlemedir. İktidar ve işverenlerin kadın “istihdamını artırma” argümanı ile üstünü örtmeye çalıştıkları bu olgu, medya aracılığıyla yapılan propagandalar ile; uzun çalışma saatleri, düşük ücret, insanlık dışı çalışma koşulları ile yaşamından bezdirilen kadın (ve erkek) emekçilere dizi dizi haklar getirecekmiş gibi sunulmaya çalışılmaktadır. Kreş yardımları, yarım gün ücret, kısmi SGK primi ödemeleri gibi ya hiçbir yaptırımı olmadığından kağıt üzerinde bırakılacak; ya da bir gecede geri alınıverecek pamuk ipliğine bağlı, göz boyama amaçlı haklarla bezeli bu paketin çelik çekirdeği, esnek, kuralsız ve örgütsüz çalışmayı yasalaştırmaktır. Aile Bakanı Fatma Şahin’in “kadınlara birçok seçenek sunacağız” iddiasının tam tersine, kadınlara bu paket ile sunulan tek seçenek, daha çok çocuk doğurarak ülkenin gelecekteki ucuz işgücünü yaratmak; bunun için de kamu ya da özel sektör çalışma hayatındaki kendi varlığının ancak geçici sürelerle, part-time ve düşük ücret/düşük kariyerli bir çalışma olmasını kabullenerek, emeklilik hakkı dahil her türlü kazanılmış hakkından vazgeçmektir. Bunun diğer bir sonucu da, kadınların aileye mahkum edilerek, iş yaşamındaki ve evdeki cinsiyetçi iş bölümünün derinleştirilmesidir.
Temel felsesini oluşturan ögeler üzerinden pakete şöyle bir bakalım:  
Pakette evden çalışma imkanı (!) şöyle tanımlanıyor:  İş Yasası uzaktan çalışmaya olanak tanınacak şekilde düzenlenecek. Uygulamada ev eksenli çalışma, çağrıya bağlı çalışma, evden yürütülen büro işleri biçiminde görülen bu çalışma biçimleri, çok düşük ücretli işlerdir.  Üretiminin bir kısmını dışarıya taşıyarak, kadınların sendikalaşmalarının önünde de önemli bir engel teşkil eder.   
Zaten şu ana dek kadın girişimciliğinin özendirilmesi alanında da, kadının mümkün olduğunca evinde, kadınlık rolleriyle bağlı gıda ve tekstil gibi alanlara yoğunlaşarak, bunları evde üreterek sonra kendisine tahsis edilen alanlarda satışa sunması eğilimi ağır basıyordu. Yani iktidarın esnek çalışmadan anladığı, kadının öncelikle evde çalışması…
Kısmi zamanlı çalışma: Taslakta kısmi çalışma/esnek çalışma tüm çalışanlar için getirilmekle birlikte; asıl olarak kadınlar üzerinden ayrıntılandırılıyor. Kamuda çalışan kadınlara her bir doğum için tam 69 ay (5,75 yıl) boyunca günde 4 saat kısmi zamanlı çalışma öngörülüyor. Bu, doğurganlık çağındaki tüm kadın memurların artık “part-time memur” statüsüne geçirilmesi demek. Taslakta bu uygulamanın daha sonra özel sektöre yansıtılacağı ilan ediliyor.
Özel sektörde (şimdilik!) ilk çocuğunu yapan kadın için 2 ay ile sınırlı olarak; ikinci çocuk için 4 ay ve üçüncüsü için 6 ay süreyle “part-time işçilik” statüsü getiriliyor. Bu sürelerde  işveren yarım maaş devlet de geri kalanını ödüyor. Devlet yarı zamanlı çalışmanın finansmanı nereden sağlayacak? Tabii ki bizden kesilen ve bir süredir birikmekte olan işsizlik sigortası fonundan. Bu oyuna gelmeyelim.
Peki, kadının kaç saat çalıştırıldığını, ücret kaybını vd… denetleyecek bir mekanizma da yok! Bu da, uygulamanın özel sektörde işverenlerin keyfi tutumlarına bırakılacağı anlamına geliyor.
Özel istihdam büroları; Esnek çalışma biçimleri genel olarak emeğin; özel olarak da kadın emeğinin sömürü alanının genişletilmesine yol açacak olan “özel istihdam” büroları” üzerinden uygulamaya sokulacak. Bu bürolar aracılığıyla kadın emeği, (en fazla 6 ay süreyle) istenen işyerlerine kiralanacak. Doğum iznine giden kadının yerine geçici işçi bulabilecek. Bu “geçici işçilerin” büyük çoğunluğunun yine kadınlardan oluşacağını tahmin etmek zor değil. İşsizliğin tavana vurduğu Türkiye koşullarında, kadınların ne tür işyerlerinde, hangi koşullarda çalıştırılacağını tahmin etmek de zor olmasa gerek.
Bu özel istihdam bürolarıyla, kayıtdışı çalışan ev işçisi kadınların da kayıt altına alınacağı belirtiliyor. Tüm işçi ve emekçilere daha fazla kölelik koşullarını dayatacak olan bu sistem, İş Yasası'na göre işçiden bile sayılmayan ev işçisi kadınların üzerinden meşrulaştırılmak isteniyor.
TİSK'in özel istihdam büroları ve geçici iş ilişkisine dair geçtiğimiz ocak ayı içinde düzenlediği ve hükümet yetkililerinin baş konuşmacı olduğu seminerde, özel istihdam bürolarının, kadınlar özellikle, ev işçisi kadınlar, yaşlılar, sakatların çalıştırılmasında ve iş ilişkisinin askıya alındığı dönemler için (mesela hak grevi halleri) için olmazsa olmaz kurumlar olduğuna vurgu yapılıyordu.
Bu tespit başta kadın emeği olmak üzere, işverenler tarafından “sorunlu emek biçimleri” olarak tanımlanan gerçekte en korumasız ve ucuz olan emek biçimlerinin güvenceli, nispeten daha yüksek ücretli işlerden dışlanması anlamına geliyor.  Polonya gibi özel istihdam bürolarının yoğun olduğu bir ülkede, bu bürolara bağlı kısmi zamanlı temizlik ve bakım işleri yapan pek çok kadın, birkaç işi birden yapmasına rağmen yine de geçinemiyor. Kadınlar için kısmi zamanlı çalışmayı özel istihdam bürolarına bağlayan bu yasa, bizlere kölelik koşallarında çalışmayı vaad ediyor; başka bir şey değil.
Kreş sorunu: Organize sanayi bölgeleri başta olmak üzere özel sektöre kreş teşvikleri; kamuda kreş zorunluluğu getirilecekmiş! Yıllardır bütçe kanunlarında kreşlere, spor tesisi, misafirhane muamelesi yapan, bütçeden hiçbir destek aktarmayıp “kendi yağınızda kavrulun” diyen,  kamu kreşlerini kapatan bir anlayıştan kamuya kreş zorunluluğunu getirmesi beklenebilir mi? Beklenemez elbette. Zaten daha 16 Ağustos 2013'de  6631 sayılı yasaya bağlı olarak çıkardıkları “Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik”te bu işi çoktan çözdüler! Bu son yönetmelik aynen eskisi gibi, 100-150 kadın işçi çalıştıran işyerlerinde emzirme odası, 150'den fazla kadın işçi çalıştıran işyerlerinde kreş yükümlülüğü getiriyor. Peki denetim var mı, yok? Şu anda da kreş zorunluluğu var. Ama 400 kadın çalıştıran işveren bile kreş açmıyor. Açamadığı için başına ne geliyor? Hiçbir şey. Kreş isteyen ve sendikalaşan kadına ne oluyor? Kapı dışarı ediliyor. Özel sektör işverenlerine getirilen “kreş hizmeti satın alma” uygulamasının da kadın çalışanlara imzalatılan formlarla satın alınmış gibi gösterildiğini uygulamadan çok iyi biliyoruz! Kreşleri yeni bir kâr alanı olarak gören ve özelleştirmeye hazırlanan iktidarın “kreş desteği” vaadinin bir seçim propagandası olduğunu ya da kısa bir süre uygulandıktan sonra geri alınacak bir balon olduğunu görmek bizi şaşırtmayacak! Kaldı ki; kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan kreşlerin  kapatılmasından  ve  Maliye Bakanlığı’nın 21.01.2013’te yayınladığı “Kamu Sosyal Tesislerine İlişkin Tebliğ” ile kreşlere kamu bütçesinden harcama yapılmasının engellenmesi, kamuda çalışan kadınlara yönelik büyük bir hak gaspıdır. Kamusal alanda kreş uygulamaları yaygınlaşmalıdır.
 Doğum izni süreleri: İlk taslakta özel sektör işyerleri için getirilen doğum izni 24 hafta idi. İşverenlerin itirazları üzerine, son sızan haberlere göre doğum izni 18 haftaya indirildi. (Şu anda 16 hafta). Çalışan kadınlar için zaten kısa olan ücretli doğum izinlerinin, özel sektörde zaten kullanılamadığını, birçok kadın işçinin gebelik “ihtimali” nedeniyle işe alınmadığını, gebelik nedeniyle işten çıkartıldığını biliyoruz. Paketin Hükümet/işveren kesimi arasında üzerinde en çok fırtına kopartılan ve hemencecik uzlaşılan ücretli doğum üzerine tartışmaları göstermelik.
Asıl olan ama hiç tartışılmayan: Çocuklu kadınların öncelikle kamuda (yoğunlukla), sonra özel sektörde (zamanla) part-time/kısmi çalışmasına tüm toplum alışıp uyum sağladıktan sonra, gelsin özel sektörde de çocuk başına 5,75 yıl part-time çalışma! Çalışma hayatında kadın kalacak mı, hep birlikte göreceğiz!?
Kadın işine geri dönecekmiş: İşveren doğum iznini ücretli veya ücretsiz olarak tamamlayan işçiyi en geç iki ay içinde eski konumunda veya benzeri yerde derhal istihdam edecekmiş!
Doğum izninden dönen kadın için işe alınma zorunluluğu, (bunca annelik propagandalarına rağmen) Türkiye’nin (nedense hala!) imzalamadığı İLO 183’de (Uluslar arası Çalışma Örgütü’nün Annelik Koruması Sözleşmesi) zaten var. Peki pakette, bu sözleşmede öngörülen, işverenin kadını işe alıp almadığını denetleyecek bir mekanizma var mı? İşte o da yok!.. “İş ve aile yaşamını uyumlulaştırma”yı dillerinden düşürmeyen iktidar ve işverenler, a-tipik (esnek, kısmi) çalışma biçimleri de dahil tüm kadınları kapsayan ve olmazsa olmaz minimum hakları, asgari koşulları düzenleyen bu sözleşme konusunda hala sus pus... Neden?
Ayrıca pakette, doğum yapıp yasal izin süresinden sonra işe dönen kadın işçiler için, başka bir kötü sürpriz var, bu izinler nedeniyle, emzirme izinleri kaldırılıyor!
Pakette, gebe ya da emziren kadının günde 7,5 saatten fazla ve bir yıl süreyle geceleri çalıştırılamayacağı müjdesi (!) veriliyor. Oysa bunlar zaten 16 Ağustos 2013 tarihli yönetmelikte var. Ama yönetmelikte ciddi hiçbir yaptırımı ve kurumsal bir izleme mekanizması yok! Bu yeni istihdam paketinde de yok!
Kadınların hamile olduğu için gündüz vardiyasında bile çalıştırılmadığı, işten çıkarıldığı, işten çıkarılmamak için hamileliğini gizlemek zorunda kaldığı bir iklimde, yıllardır kağıt üzerinde kalmış bu “hak”ların; birkaç yıl ya da birkaç ayda bir kadınlara yeni bir hak getiriliyormuş gibi “müjde”lenmesi; trajikomik bir devlet geleneğidir.
Sonuç olarak,
Kadın istihdamı paketi diye sunulan ama kadın emeği sömürüsüne dayanan;  kadını düzenli, güvenceli işler yerine, anneliğe ve ev kadınlığına hapseden; kısmi zamanlı düşük ücretli sermaye çalışanı yapan bu pakete esastan itirazımız var.  
Çünkü çocuk bakımını sadece kadınların yükümlülüğü olarak yasalaştırılmak istemek, hem Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve hem de 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren yeni medeni yasaya aykırıdır. Çocuk bakım izinlerinin, hiçbir hak kaybı ya da part-time çalışma dayatması olmaksızın, erkeklerle eşit hak ve sorumluluklarla düzenlenmesi gerekmektedir. Çocuk bakım sürecine katılabilmeleri için çalışan babalara (annelere devretmeleri mümkün olmayacak şekilde) minimum bir çocuk bakım izni verilmelidir.
Çocuklu ya da çocuksuz özgür bireylerden ve eşlerin her konuda eşit hak ve yükümlülüklerine dayalı ailelerden oluşan bir toplum oluşturacak politikalar hayata geçirilmelidir. Bu model içerisinde eğitim ve sağlık sisteminin yeniden organize edilmesinden; çocuk, engelli, yaşlı bakım sorumluluğunun devlet/özel sektör ve toplumla birlikte üstlenilmesine dek birey olarak kadınları hak ve özgürlük temelinde destekleyen politikalar geliştirilmelidir.
Kapatılan tüm kamu kreşleri açılmalıdır. Kadın/erkek olmasına bakılmaksızın, en az 50 işçi çalıştıran kamu/özel tüm işyerlerinde ücretsiz, (vardiya koşulları dikkate alınarak gerektiğinde 24 saat açık) bakım evleri ve kreşler açılması zorunlu olmalıdır. Diğer çocuklu bireyler için her mahalleye ihtiyacı karşılayacak kadar kreş açılması için devlet kendisi girişimde bulunmalı, belediyelere yasal zorunluluk getirilmeli, 50’den az işçi çalıştıran işverenler de bu mahalle kreşlerine destek olmakla yükümlü olmalı, yurttaş girişimleriyle yaratılacak kreş kooperatifleri vb. alternatif çözüm arayışları özendirilmelidir.
İş yerlerindeki çalışma düzeni, kadınların ve erkeklerin çocuklarına bakma yükümlülüğüne uygun şekilde düzenlenmelidir.
Kadın ve erkek çalışanların, kendilerine ve ailelerine zaman ayırabilmeleri için yasal günlük/haftalık çalışma süreleri günde en fazla 7, haftada en fazla 35 saate indirilmeli, toplu ya da bireysel iş sözleşmeleri ile (hiçbir yasal hak kaybına izin verilmeksizin) daha altında süreler kararlaştırılması özendirilmelidir.
“Aile sorumlulukları”, “çocuk bakım yükümlülükleri” gibi bahanelerle kadınlara esnek çalışma formları dayatmak yerine, tam zamanlı ve tam güvenceli istihdam olanaklarını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu istihdam paketi, Türkiye koşullarında, emekli olma yaşını 65’e yükselterek çalışanların emeklilik hakkını “mezara gömen” düzenlemeyi daha da ileri götürmektedir. Kısmi/esnek zamanlı çalışmayı kural, tam zamanlı/düzenli çalışmayı istisna haline getiren bu düzenleme ile öncelikle kadınlar ve sonuçta tüm çalışanlar için “emeklilik” artık “bir hayal” bile olmaktan çıkartılmaktadır.
Amaç, gerçekten istihdamda kadın-erkek eşitliğini sağlamak ise, kadın ve erkek emekçilerce hiçbir biçimde kabul edilmeyecek bu “yasamsı” düzenlemeler çöpe atılmalıdır.

Ve hazırlanmakta olan yeni anayasada; (kamu ya da özel) “çalışma hayatının tüm alanlarında (tüm iş ve meslekte ve her yönetim kademesinde) kadınlarla erkeklerin eşit yeralması esastır” ilkesi getirilmelidir.